Tuesday 4 August 2009

.no past.no present.no future.

Dear Frankie,

Hayat yorar mı herkesi? Bir yalana inanmak, bir gerçeğe inanmaktan kolayken, kendini kandırmayı seçmek aykırı mıdır yasalara? Yan yana odalarda uyuduğu oğlunun kalbine ulaşabilmek için, uzaklardaki bir geminin varsayılan rotasından geçmek zorunda kalan annenin ihtiyaç duydukları arasında ne kadar yer vardır gerçeğe? Ve sonra biri çıkıp,
ben yalan olurum dediğinde, hangimiz reddedecek kadar yalandan azâde?


Dear Frankie,

Sen bilmiyorsun ama ben tanıyorum seni. Aynalarda gördüğüm yüzlerden, ki hangisi benim yüzüm emin olamıyorum bazen, köşe başlarını geniş açılarla dönen, gözleri yerde kadınlardan, kendi omuzlarının arasına saklanmış adamlardan, bir gerçeğin karşısına çıkıp bir kez "senden nefret ediyorum ama varsın. seni gördüm ve kabul ettim." demektense binlerce kez arkasını dönüp yokmuş gibi davranmaya devam edecek, cesareti baş aşağı tanımlayan milyonlarca insanın gözlerinden tanıyorum seni.


Dear Frankie,

Hayat sana ne öğretti bilmiyorum. Ancak benim öğrendiğim; yalanla gerçeğin doğruyla yanlış gibi, pek de uzaktan akraba olmadıkları. Ve anlaşılan o ki, bunu anlamak için insanın, durmam dediği yerde durup 'kûn feyekûn' ile hemhal olması kâfi.


Sözünü gayet kendi halinde söyleyen, sesini yükseltme gereği duymayan, hikayesinin duyulmasına takılmayan, sadece anlatan bir film Dear Frankie ve bittiğinde, bir şeye öyle inanma ve onu öylesi bir tutkuyla beklemenin boşluğunu bıraktı içimde. Duvara asılı bir dünya haritasına... Geceleri yıldızlara... Dalların çiçeğe durma zamanına... Ama bir şeye... Bir şeye bakıp, bir diğer şeyi bekleme meşgalesine dair bir eski telaş kıpırdandı içimde. Biraz kıpırdandı. Ve sonra arkasını dönüp uyumaya devam etti.

7/10

No comments:

Post a Comment

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails